Bir insanın tek başına vuslat yolcuğunu yapması asla mümkün değildir. Mutlaka bunun da bir yolu, bir yordamı vardır. Allah her şeyi bir vesileyle yaratır; yani nasıl ki Allah, yağmuru yağdırırken yağmura rahmet diyor ve onu buluttan indiriyorsa manevi olarak da bütün nimetleri; imanı, hikmeti ve ilmi gönülden veriyor. Kişinin bu nimetleri diri bir gönülden alması gerekiyor. Bunun için de bir mürşidi kâmile tabi olması gerekir. Mürşidi kamil bunun için vardır.
Kişi, Allah’a vasıl olmak için, Allah’a yakın olmak için, bütünüyle varlığından, vehmi ve hayali olan benliğinden kurtulup hakiki varlığına kavuşmak için, Allah’ın nefhettiği ruha kavuşmak için mürşide kamile tabi olur.
Mürid demek; irade eden demektir. Neyi irade etmiş? -Allah’ı irade etmiş ve Allah’ı dilemiş. Onun için o vesileye sarılıyor. Rabbini irade edip, dileyip onu kazanmış olan ve aynı zamanda kazandırabilecek olan vasıftaki insana da mürşidi kamil denir. Kişi, bir mürşidi kamille beraber olurken benliğinden kurtulup kendini bilmek ve bulmak için; aynı zamanda rabbini bilmek ve bulmak için tabi olur. Bunun için tabiyet gerekiyor, o gönül beraberliği gerekiyor.
Kardeşlerimiz, sohbetleri dinlerken her biri mutlaka kendi üzerlerinden bunu anlarlar ve tadarlar. Kişi, gönlünü açtığında, dinlediğinde, anlamak istediğinde, rabbini tercih ettiğinde Allah’ın ona ikram ettiğini görür.
Kardeşimiz, ister birebir dinlemiş olsun isterse de televizyondan sohbeti dinlemiş olsun o fark etmiyor; çünkü Allah, o manayı ve maneviyatı kelimelerin içine koymuştur. Yalnız kelimeyi söyleyen de önemlidir. O kelimeyi söylerken eğer gönlündekini içine koymuşsa o söylenen kelime sadece kulağa değil; aynı zamanda kelimenin içindeki ile beraber kulaktan gönle iniyor; ama o kelimeyi söyleyen bir başkası kendi gönlündekini onun içine doldurmuşsa kelime aynı olsa bile farklı olur. Aynı tesiri göstermez, o kelimeye aynı manayı vermez, aynı muhabbeti vermez.
Mesela; Hz. İsa ölüyü diriltirken …kum biiznillahi… [1] diyordu; yani “Allah’ın izni ile kalk”. Herkes söyleyebilir. Ölü diriliyor mu? -Dirilmiyor; dolayısıyla söyleyen dil önemli, söyleyen gönül önemlidir. Allah’ın onu kabul etmesi önemlidir. Ondan, onun üzerinden ikram etmesi önemlidir.
Ayetlerin kendisinde dirilmediği biri konuşursa o kişi, ayeti söylese de o ayetin içi boştur; çünkü kendi gönlündekini o ayetin, o kelimelerin içine doldurmuştur; ama kendisinde Allah’ın ayetleri dirilmişse ve o ayetler onda canlanmışsa onu canlı olarak verir. Onun için o kelimeler imanı artırır; ama bir başkası okuduğunda imanı artmaz.
Allah; “Aklınızı kullanın” dedi. “Siz akıl etmez misiniz[2], düşünmez misiniz?[3] Ne de az düşünüyorsunuz. [4]” dedi. Allah akıl vermiş ve onu sonuna kadar kullanmamız gerekir. Aklımızı kullandığımızda ne yapmamız gerektiğini, nasıl yapmamız gerektiğini, bunu kimden almamız gerektiğini, dinimizi kimden öğrenmemiz gerektiğini, imanı kimden öğrenmemiz gerektiğini Allah gönlümüze vahyeder ve bunu anlarız.
Allah, her anda bizimle beraberdir, kulu da bunun için yaratmıştır. Kuluna bunu hiç öğretmez mi? Öğretmezse hiç yakışır mı? Onun için hiç kimse “ben anlamadım” diyemez. Aklını kullanmadıysa zaten anlayamaz. İnşallah hep beraber yürüyeceğiz.