Rabıta; gönlü rabt etmek, hatırlamak, unutmamak ve gönül itibarıyla beraber olmak demektir. Bunun bir manevi boyutu vardır bir de herkesin anlayacağı şekilde zahiri boyutu vardır. Zahiri boyutu nasıldır? –Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şerifinde; “salihler hatırlandığında, oraya Allah’ın rahmeti iner”[1] buyurur. Sadece hatırlamakla bile Allah’ın rahmeti iner. Peki, Allah’ın sevmediği birini hatırladığımızda da Allah’ın rahmeti iner mi? -İnmez.
Rabıta; aynı zamanda bir Allah dostunu hatırlayıp ona uymaya, onun gibi olmaya çalışmak demektir. Bu durum kula Allah ile beraberliği ve kulluğu kazandırır. Peki, rabıtanın manevi boyutu nasıldır? -Düşünülen kişi eğer bir Allah dostuysa üzerindeki nefis perdesi, benlik perdesi nurlanmış ve kalkmış demektir. Allah’ın nuru bütün şiddetiyle o kulun üzerinde tecelli eder. Kişi sadece onu düşünmekle, gönlünü onunla beraber etmiş olur ve ruhları beraber olmuş olur. O Allah dostunun üzerine tecelli eden nur onun da üzerine tecelli eder. Birinin mürşidini düşününce muhabbete gark olması, farklı bir hal alması da bundan dolayıdır. Bu işin manevi tarafı, manevi boyutudur. Anlasak da anlamasak da bu böyledir. Dolayısıyla salihler anıldığında kişi Allah’ı hatırladığı için oraya, o gönüle Allah’ın rahmeti iner; çünkü kişi onu gönlüyle hatırlar.
Bununla beraber rabıtaya şirk diyenler de vardır. Diyelim ki; bir Allah dostunu, bir veliyi veya bir peygamberi düşünmedik. Bu durumda neyi veya kimi düşünürüz? -Herhangi birini ya da yanlış şeyleri düşünürüz. Dolayısıyla rabıta aynı zamanda kişiyi yanlış düşüncelerden, nefsani düşüncelerden alıkoyar. Şeytan ne yapar? –“Onu düşünme, beni düşün, benim sana gösterdiğim fikirlerle meşgul ol” diye bize vesveseler verir. Hangisi daha doğru? Bir Allah dostunu düşünmek, onun gibi olmaya çalışmak mı yoksa başka şeyleri düşünmek mi? Allah bize akıl vermiş, o yüzden aklımızı sonuna kadar kullanmamız gerekir.