Bir kimse Allah’ın kulunu yaratmasındaki muradı üzerinde gerçekleştirirse, Allaha kul olursa rabbini sevindirmiş olur. Bununla beraber Resulullah (s.a.v) Efendimiz; ”Allah bir kulunun kendisine dönmesinden daha çok hiçbir şeye sevinmemiştir”[1] buyurdu.
Bizim halimiz, yanlışımız ne olursa olsun, günahımız ne kadar olursa olsun, rabbimizi sevindirmek istiyorsak yapmamız gereken tek şey rabbimize dönmektir. “Ya rabbi! Sana döndüm, sana kul olmak istiyorum, sana âbd olmak istiyorum. Ya rabbi! Senin yolundan başka bir tarafa gitmek istemiyorum, seni kaybetmek, senin rızanı kaybetmek istemiyorum” demek yeterlidir. Allah kuluna kapıyı açar.
Kul, abdestini alsın, başını secdeye koyup; “Kulun geldi ya rabbi! Aciz kulun geldi, günahkar kulun geldi. Senden kaçan kulun hiçbir yere gidemeyeceğini anladı ve sana döndü” desin, Allah’ın ona gönül itibarıyla nasıl bir muamelede bulunduğunu görecek ve tadacaktır.
Onun için söylüyoruz; iman hayal değildir, din hayal değildir, hayat hayal değildir. Allah’ın kuluyla beraber olması, her anda bir şe’nde[2] olması hayal değildir. Bunlar hak ve hakikattir. Onun için bunların yaşanması ve tadılması gerekir. Tadılmayan din, din değildir. Tadılmayan iman, iman değildir. Allah’ın yakınlığı tadılmıyorsa bir sorun var demektir.
Allah en çok kulunun kendisine dönmesini sever. Kulun; “Ya rabbi! Ben senin kulunum sen de benim rabbimsin” demesini sever. Onun kul olmasını, Allah’ın muradının üzerinde gerçekleşmesini sever.