Eşler, ebedi hayatlarını beraber kazanabilmek için Allah’ın rızasını, dostluğunu, cemalini, cenneti beraber kazanabilmek için, dünyada da birbirlerinde huzur ve saadet bulabilsinler diye bir araya gelmişlerdir ve kendilerini bir görmelidirler.
Resulullah (s.a.v) Efendimiz; “Kadınların en hayırlısı eşi kendisine baktığında (onu gördüğünde) gönlü huzurla dolandır.” [1] buyurdu. Bu durum erkek için de geçerlidir. Eşlerden biri mutlu olduğunda onun bu mutluluğu ötekine yansır o da mutlu olur. Aynı şekilde biri huzursuz olduğunda ötekinin de huzursuz olmaması mümkün değildir. Hal böyle olunca birbirine eş olmuşlar demektir.
Allah ayeti kerimede: “…Allah, Âdem’i yarattı. Ondan da eşini yarattı. Gönlü yanında sükûn bulsun diye (huzur bulsun diye, sekineti bulsun diye)…” [2] buyurdu. Onun için eşler birbirleri için mutluluk ve huzur olmalıdırlar; fakat eşlerden biri huzur vermeye, mutluluk vermeye çalışırken öteki buna karşılık nankör oluyorsa ve bu nankörlüğünü devam ettiriyorsa o artık zoraki arkadaşlık gibi olmuş olur ve bu durumda yapacak bir şey kalmıyor demektir.
Eğer insanlar, Allah’ın hesabını yapmadan eş olmaya çalışıyorlarsa kendilerini iş ortağı, karşılıklı haklara sahip iki ayrı insan gibi görürler ki onlar eş olamamış, aile olamamışlardır. Ayrıca o ailede büyüyen çocuklar da hem manevi hem de psikolojik olarak sorun, sıkıntı yaşarlar. Yaşadığı bu sorunlar çocuklarının ileriki dönemlerine yansır. Hatta kimisi bunu ömür boyu üzerinden atamaz.
Bu durumda yapılması gereken şey nedir? - “Ben böyle istiyorum, böyle yap!” demek yerine “Allah’ın istediği, sevdiği budur” demek gerekiyor. Yapılması gereken şey dua etmektir. Allah’ın hesabı yapılınca Allah o eve rahmetiyle tecelli eder, melekler o eve misafir olur, o ev huzurla mutlulukla saadetle dolar. Şeytanın olduğu yerde de huzur, mutluluk, saadet olmaz; sorun sıkıntı olur.
İnsanlar evlerinin içinde şeytana uyarlarsa orada “Ben” (bana göre, bence) derlerse ve karşısındakini de kendisinden ayırıp “Sen şöyle yaptın, sen böyle yaptın” diyerek hatasını, kusurunu yüzüne vururlarsa orada sıkıntı yaşanır, ailede huzur kalmaz, ibadet yapılmaz, aile, yuva bozulur. Aslında bütün bunlar şeytanın hilesidir.
Eşlerin, Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmaları yerine, ibadetlerini yapmaları, Allah’ın kelamını okumaları bunu birbirlerine anlatmaları yerine, resulünün hadislerini anlatmaları yerine şeytana uyup birbirlerine sıkıntı vermeye, kavga etmeye başlarlar. Evdeki kişilerin, çocukların gönülleri cehenneme dönmüş olur. Buna sebep olan mutlaka cezasını çeker. Etrafına verdiği sıkıntının daha fazlasını şiddetli bir şekilde görür ki bu ceza onun yaptıklarının karşılığıdır; bununla beraber her ne olursa olsun Allah’ın emrini, Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in aile hayatını, tavsiyesini, sahabenin hayatını her birimiz ailemize anlatacağız, öğreteceğiz dinleyip dinlememek artık onlara kalır.
Allah ayeti kerimede: “Zerre kadar hayır, zerre kadar şer kaybolmaz mutlaka karşısına gelir.”[3] buyurdu. Bu durumda yapılması gereken şey biri hayır istiyorsa rabbinin rızasını istiyorsa sabretmelidir. Güzel ve doğru yapmaya devam etmelidir. Bunun karşılığında Allah’ın beraberliğini, sevgisini kazanır. Allah ayeti kerimede: “…Allah sabredenleri sever.” [4] “…Allah sabredenlerle beraberdir.”[5] buyurdu.
Hep beraber Allah’ın rızasını, sevgisini, beraberliğini gözetip sabretmeye çalışırken inşallah göreceğiz ki kazanacağız. Yanlış yapanlar da iş işten geçmeden inşallah pişman olurlar, tövbe ederler.