Aklın mutlaka kalbin ışığında, vahyin ışığında çalışması ve görmesi gerekir. Göz için ışık neyse, akıl için de vahiy odur. Eğer vahiy olmazsa akıl karanlıkta kalır. Karanlıkta olunca göz nasıl ki görmezse vahyin ışığı, ayetlerin nuru yoksa kul da ayetlerle görmeyince karanlıkta kalır. Bu durumda doğru göremez ve anlayamaz. Bir şeye karar verirken her ne olursa olsun, ister aklımıza ister gönlümüze gelsin eğer o vahye uyuyorsa doğrudur, uymuyorsa yanlıştır. Diyelim ki; aklımız bize doğru tercih yaptırmadı. Bu durumda yapmamız gereken şey gönlümüze sormaktır.
Peki, nasıl bir gönüle sormak gerekir?
İman dolu, rabbinin rızasını isteyen bir gönüle sormak gerekir. Zaten derdi Allah’ın rızası olan bir gönül kesinlikle yanılmaz. Onun için Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şerifinde; “fetva verenler sana fetva verse de sen fetvayı kendi gönlünde iste”[1] buyurur; yani diyelim ki; bir konuda fetva vardır ve gönlümüz onu kabul etmiyor, bu durumda bizim onu yapmamız doğru değildir.