Allah razı olsun. Gönülden gönüle bir yol vardır ve her şey mutlaka karşılıklıdır. Mü’min mü’mini, müslüman müslümanı severken aslında Allah birbirlerinin gönlünden onları seviyordur.
Allah bir kulun gönlünden kendini sever, öteki kulun gönlünden de kendini sever. Allah her iki gönülden de kendini sever ve aynı şekilde her iki gönlü de birbirine bağlamış olur.
Onun için Allah sahabeyi anlatırken: “…Siz daha önce bir ateş çukurunun kenarındayken, Allah size ikram etti, lütfetti, ihsan etti. Gönlünüzü birbirine bağladı, ülfet ettirdi, yakınlaştırdı, (sevgisini koydu) (Eğer siz bütün dünyayı verseydiniz bunu sağlayamazdınız; ama Allah bunu yaptı).”[1] Ne ile yaptı ? -Kendinden o sevgiyi vererek yaptı.
Allah, Hz. Musa için de öyle söylüyor; “…Kendimden sana sevgi vermiştim, firavun seni sevdi.”[2] Allah kendinden iki mü’mine sevgi verince, o iki mü’min de birbirini sever. Zaten bizim sorunumuz da buradadır.
Eğer Allah gönüllerimizi birbirine bağlamamışsa biz de Allah’ın sevgisiyle ülfetiyle vedud isminin tecellisiyle gönlümüzü birbirine bağlamamışsak mutlaka bir sorun vardır. Bundan dolayı Allah’ın sevgisine layık olamamışız ve Allah da bizim gönlümüzden kendini sevmemiştir; buna bağlı olarak biz de mü’minleri sevemiyoruzdur.
Hatalı, kusurlu, eksik olanı bir yana ; gerçek mü’mini dahi sevemiyoruz. Sadece eğer onlar bizdense gönlümüze alıp tamam diyoruz. Bu, mü’min olmak değildir. Oysaki mü‘minin gönlü bütün mü’minleri sevendir. Onlar kalpsiz, sevgisizce düşmanlık yapan değil, mü’minleri imanlarına göre sevendir.