Resulullah (s.a.v) Efendimiz; “Allah kendisini seven, kendisine yakın olan kullarının ruhlarını kendisi alır. Bunu Azrail (a.s)’ in almasına müsaade etmez" buyurdu. Hadis kitaplarında bu vardır zaten.
Âlimlerimiz şöyle dediler; “O anda Allah kendi ismini, nurdan yazılı “Allah” ismini ona gösterir. Ruh buna dayanamaz hemen kendisinden, bedeninden ayrılıp o nurdan yazılı “Allah” ismine sarılır” Bu, güzel bir deyimdir; ama işin özü, hakikati böyle değildir. İşin hakikati nedir? -Allah perdeyi açar, cemalini ona müşahade ettirir.
Rabbine, hakikatine aşık olan, Allah’ın “ruhumdan nefhettim” dediği o ruh, rabbine aşık olduğu için o perde açılır açılmaz bedeninden ayrılıp ona doğru gider. Bedenden ayrılırken o aşk ve muhabbet esnasında bedeninden ayrıldığını hissetmez, haberi bile olmaz. Elbette ki sonra Azrail (a.s) ve meleklerin refakatinde Allah’ın huzuruna çıkarılır; ama ayrılırken melekler ona dokunmaz.
Eğer vuslat yolunda, yolculuğunda Allah perdeyi açmamış, kul böyle bir müşahadeyi yapmamışsa mutlaka son nefeste Allah bu müşahadeyi ona yaptırır; yani kul ölmeden önce Allah’ın cemalini müşahade etmiş olur. Allah bu nimeti orada ona ikram eder.
Bir de Resulullah (s.a.v) Efendimiz; “Kul, herhangi bir mertebede vefat ederken, o mertebeyi tamamlamadığı halde Allah o mertebeyi tamamlattırıp onu öteki mertebeye aldırır." buyurdu. Bütün mü’min kulları için bunu böyle yapar. Bu da Allah’ın ikramıdır.