Karşımızdaki kişi nasıl olursa olsun ona beddua değil dua etmek gerekir. Allah ıslah etsin, Allah iman versin ve Allah seni şükredici bir kul yapsın dememiz gerekir.
Bununla beraber Allah ayeti kerimede öyle buyurmuştu: “… Zerre kadar hayır zerre kadar şer o göklerde de olsa yerin dibinde de olsa derinliklerinde de olsa bir kayanın içerisinde de olsa Allah onu mutlaka karşısına getirir…”[1] Karşısına getirir derken; sadece ahirette değil dünyada da karşısına getirir ve kişi onun cezasını mutlaka çeker. O kişi cezasını hem bu dünyada hem de ahirette çeker.
Bir kul, Allah yolunda yürümeye çalışırken karşısındaki kim olursa olsun ona mani oluyor ve sıkıntı vermeye çalışıyorsa, o kişi şeytanın emrine girmiş ve şeytan onu öyle kullanıyor demektir. Yani ibadet yapıp Allah’a kul olmaya çalışana sıkıntı veriyor.
Şeytanın emrine giren kişi, aslında musibetin en büyüğüne uğramıştır. Bunun sonucunda bu kişi, Allah’ın gazabına uğrar. Böyle bir insan için dua edip ona yardımcı olmaya çalışmamız lazım.
Kişi hâlâ şeytana uymaya devam ederse Allah mutlaka gerekeni yapar. Hiç kimsenin hakkını kimseye bırakmaz.
Resulullah (s.a.v) Efendimiz; “Bir mü’min bir mü’mine sertçe bakarsa hakkı geçer” buyurdu.
Muhatabımız kim olursa olsun, bu kişi eşimiz de olsa öncelikle onunla mü’min kardeşiyiz. Eğer eşler birbirini bu şekilde meşgul ediyor ve beddua ettirecek kadar sıkıntı veriyorsa bu bir felaket demektir. Onun için hiç kimsenin hakkı kimsede kalmaz; ama yine de bize düşen dua etmek, yardımcı olmaktır. Buna rağmen bir değişiklik olmazsa yapılacak bir şey de kalmamıştır.