“El almak” deyince bunu bir mürşidin, dervişin elini tutması manasında anlamamak gerekiyor; çünkü bu, sembolik bir şeydir. Asıl el alma durumu, gönül itibarıyla olması gereken bir haldir. Allah, Fetih Suresi’nde buyuruyor ki : ‘’Şüphesiz sana bîat[1] edenler, Allah’a bîat etmiştir. Allah’ın eli, onların elleri üzerindedir.’’[2] Elbette ki bu, mecaz olarak söylenmiştir. Bîat, gönül ile yapılır. Kul, bîatı gönül ile yapınca Allah’ın eli, onların elleri üzerinde olur.
Allah’ın eli, onların elleri üzerindedir demek, ne demektir?
Kişi neye ve ne için bîat etmişse Allah, onu kazansın diye o kişiye yardım eder demektir. Bîat, gönül ile yapılınca bu durumda Allah’ın kudret eli, o bîatı yapan kişinin üzerindedir. Allah, kudreti ile ona yardım eder, destek olur. Bu durumda bîat, gönül itibarıyla yapıldığında gerçekleşmiş olur.
Mesela; Resulullah (s.a.v) Efendimiz, Hz. Osman için bîat etmiştir. Sağ elini, sol elinin üzerine koyup; ‘’Bu da Osman’ın elidir, onun adına bîat ediyorum.’’[3] demiştir. Yani orda Osman’ın elini tutması gerekmiyor. Resulullah (s.a.v) Efendimiz, onun adına bîat etmiştir.
Biz de bizi kabul eden kardeşlerimiz için böyle bîat ediyoruz. Kişi bir mürşîde bakıp; ‘’Ben de gönül itibarıyla onun gibi bir kul olmak istiyorum .’’ dediğinde tâbiyet başladı demektir. Allah, tâbi olan kişinin o bîatını kabul eder. Kul, Allah’a dost olmak için; ‘’ Ya rabbi! Ben de bu mürşid gibi bir kul olmak istiyorum, ona tâbi olmak istiyorum, ayetlerini okurken anlayıp gereğini yapmak istiyorum.’’ der.
Allah, bir kişinin bîatını kabul edince mürşîdi de kabul etmiş olur. Yani bîatı önce Allah kabul ettiği için mürşîdin elini tutmak veya mürşidten el almak gerekmiyor. Kişinin gönül itibarıyla samimi bir şekilde niyetini ortaya koyması yeterlidir.