X
Kaynak

Cinler ve ruhlar bana musallat oluyor, muska yaptım işe yaramadı. Ne yapmalıyım?
Genişlet
Tarih: 23 Eylül 2015
Kategori: İslam
4,381 Kez İzlendi
3 Beğeni
Favorilere Ekle
Soru
Cinler ve ruhlar bana musallat oluyor, muska yaptım işe yaramadı. Ne yapmalıyım?
Sorunun Orijinali
Kötü enerji var üzerimde. Cinler ve ölüler musallat oluyor. Çalışamıyorum. Elim ayağım birbirine dolanıyor. Birçok şehre hocalara gittim; fayda vermedi.
Cevap
+Büyüt-Küçült

Başka hocalara gidip muska yapmak, şifayı o muskadan veya hocalardan beklemek zaten yanlıştır. Bir de “cinler ve ruhlar musallat oluyor” diyor bu zaten bütünüyle yanlıştır. Ruhlar musallat olmaz, ne demek ruhlar musallat oluyor!  Bu bilgi tamamen yanlış bir bilgidir. Bu bilgi, Allah’ın ve Resulünün öğrettiği bir bilgi değildir.  

Öncelikle bilmek gerekiyor ki ruhlar musallat olmaz. Ruhlar, berzah âleminden bu dünyaya asla gelmezler. Eğer Allah manevi olarak birilerine izin verirse onlar da zarar için değil fayda için gelirler.

Aynı şekilde “cinler musallat olmuş” demek de yanlıştır. Cinlerin de tıpkı insanlar gibi mü’min olanları, kâfir olanları ve veli olanları vardır. Hepsine böyle toptan haksızlık etmek edebe aykırı olur

Cinlerin kâfirleri şeytanlardır. Musallat olanlar da şeytanlardır. Şeytan musallat oluyor mu? -Evet, şeytan musallat oluyor; ama niye musallat oluyor?     -Doğru ile yanlış birbirinden ayrılsın diye, hak ile batıl birbirinden ayrılsın diye, Allah’ın gönle vahyettiği ile şeytanın verdiği vesvese birbirinden ayrılsın diye; yani insan için zahmet değil rahmettir. Eğer aydınlık varsa bunun karşılığında karanlığın da olması gerekir ki aydınlık anlaşılmış olsun. Yoksa aydınlık anlaşılmaz.

Bütün insanlar için bu böyledir. Bir tarafta hak vardır, bir tarafta batıl vardır, bir tarafta peygamberlere uyanlar ve tabi olanlar vardır, bir tarafta da iblise, şeytana tabi olanlar vardır. Bir de arada olan insanlar vardır. O aradaki insanlar, kendini akıllı zannedenlerdir, münafıklardır. Bunlar ne hakta dururlar ne de batılda dururlar. İşlerine nasıl gelirse, hangi tarafı kendileri için daha faydalı görürlerse dünyaları için o taraftan görünmeye çalışırlar.

Eğer biri hakta ise şeytan ona herhangi bir şekilde zarar veremez. Allah ayeti kerimede; “Senin ihlaslı kullarım üzerinde (hiçbir etkin hiçbir yetkin yoktur) hiçbir saltanatın yoktur…”[1] buyurdu; yani onların üzerinde hiçbir güce sahip değilsin dedi.

 Kişi eğer şeytandan taraf durursa şeytan onunla oyun oynar. Eğer şeytan biriyle oyun oynuyorsa o kişi bilsin ki rabbinden yüz çevirmiş, rabbinin vahyinden yüz çevirmiş ve rabbinin Resulünden yüz çevirmiştir. Başka tarafa dönüp bakmış, şeytana taviz vermiştir. Baktığı taraf şeytanın tarafıdır,  şeytani tarafa bakmıştır. Allah’ı dinlemek yerine, Resulünü dinlemek yerine şeytanın verdiği vesveseyi dinlemiştir; dolayısıyla onun peşinden gitmiştir.

Oysaki mü’min vesvesenin şeytandan olduğunu bilir, bilmelidir. Nerden bilir?  -Onu Allah’ın vahyinin ölçüsüne vurur,  Resulünün sünnetinin ve hadisinin ölçüsüne vurur ki onun hak olmadığı anlaşılır.

Şeytan vesvese verdiğinde mü’min, euzü besmele çeker ve onun verdiği vesveseden uzak durur. Bir mü’min “acaba bu doğru mudur” diye asla düşünmez ve söylemez. Eğer “acaba o doğru mudur” derse onun karşılığında bir ayeti ve Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in bir sünnetini inkâr etmiş olur. Zaten şeytanın da iblisin de işi budur.

Onun için kardeşimizin de muskadan uzak durması gerekir; çünkü o da şeytanın verdiği başka bir hiledir. Yapması gereken şey; rabbine dönmek, rabbi ne dediyse onu tasdik etmek ve şeytanın düşman olduğunu bilmektir. Allah ayeti kerimede;  “…O sizin apaçık düşmanınızdır” [2]dedi.

Düşmanın söylediğini tasdik etmek onun pesinden gitmek insana fayda verir mi! Yani insan şeytanın söylediğini nasıl tasdik eder, nasıl doğrular! Eğer kişi Allah’ın vahyini bilmiyorsa farkında olmadan onu yapar. Zaten kişi bir yerden taviz verdi mi gerisi peş peşe gelir, şeytan onu artık uçuruma doğru çeker ve sürükler. Bir süre sonra kişi o manevi sağlığını kaybeder, sağlıklı düşünemez hale gelir. Hatta öyle ki şeytanın o çemberinden dışarı dahi çıkamaz. Dışarı çıkmaya kalkıştığında, onun emrinden ve hükmünden çıkmaya kalkıştığında şeytan hemen itiraz eder; “Bunu yapamazsın yaparsan şöyle sıkıntı veririm, böyle bunalıma sokarım seni böyle hasta ederim, sana böyle yaparım” deyip onu tehdit etmeye baslar.

Oysaki şeytanın hiçbir gücü yoktur. Şeytanın gücünün olduğuna inanan kişi, Allah’ın vahyettiğine inanmamıştır. “O bana zarar verir, verebilir. Onun benim üzerimde bir kuvveti ve bir gücü var, beni etkiliyor” diyen biri, Allah’ın vahyine iman etmemiştir. O sıkıntıyı, o gücü kendisi şeytana vermiştir. Kendini ona teslim etmiştir. “Ben seni dinlemek istiyorum, senin sözünü seviyorum, sen haklısın, sen doğrusun” demiştir. Bunu kendi kendine yapmıştır; dolayısıyla bu imkânı da şeytana o tanımıştır. Tabiri caizse “hadi beni idare et” demiştir. Allah bunlar için; “Şeytana âbd olmayın, bana âbd olun, (sırat-el müstakim budur). Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır”[3] buyurdu.

Ya Allah’a âbd olur sırat-el müstakim de oluruz ya da şeytana âbd oluruz. Şeytanın sözünü sevdiğimiz için şeytanı sevmiş oluruz.

Kardeşimizin yapması gereken şey;  euzü besmele çekip rabbine dönmektir. Şeytandan korkmamalı “bunlar beni sardı, meşgul ediyor, beni rahatsız ediyor” dememelidir. Bilmelidir ki bu tavizi şeytana kendisi vermiştir. Tavizi kestiğinde şeytan ona hiçbir zarar veremez; ama saçma sapan tehditler savurabilir. Kardeşimizin bir mü’min olarak asla endişe etmemesi gerekir. “Rabbim bana yeter” demesi gerekir. Hasbunallâhu ve ni'mel vekîl[4] “vekil olarak rabbim bana yeter” demesi gerekir, Allah’a güvenmesi gerekir, kendini Allaha teslim etmesi gerekir. Allah dilemeden hiç kimsenin herhangi bir şekilde kendisine zarar veremeyeceğine iman etmesi gerekir. Bütün kuvvetin kudretin Allah’a ait olduğunu bilip buna iman etmesi ve La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim [5]  zikrini devam ettirmesi gerekir. Bu zikri yaparken de bütün kuvvetin kudretin Allah’a ait olduğunu, hiç kimsenin kendisine zarar veremeyeceğini, rabbinin kendisiyle beraber olduğunu, onu koruduğunu, hafîz olduğunu ve rabbinin onu muhafaza ettiğini zikrederek, hatırlayarak bu zikri yapması gerekir. Sonra ondan kurtulur.

Yoksa ne hocalar, ne muska ne de doktor ona yardım edebilir. Doktor en fazla bir ilaç verip uyuşturur. Onun bundan kurtulması için kendi kendinin doktoru, tabibi olup kendini tedavi etmesi gerekir. İnşallah kardeşimiz bunu yapar ve imanıyla bunu becerir.

 
 

 



[1] İsra/65


[2] Yasin/60


[3] Yasin/ 60


[4] Ali İmran /173


[5] (Buharî, Ezan, 7; Müslim, Salât, 12).

Yorumlar
Yorum Yok
Yorum Yaz
Şimdi Gönder
Bize Ulaşın
Hakkımızda
Diyar tv

iletisim@soruvesorunlar.com

0312 336 70 48

Unutmayın;

"Cevabı olmayan hiçbir soru yoktur"

Muhammed Hüseyin (R.A)

Bu proje bir

soruvesorunlar.com 2015