Hayat herkes için baştan sona bir imtihan; yani kazanma imkanıdır. Nerede yaşıyorsak kiminle muhatap oluyorsak imtihanımız da onlarla beraberdir ve onlarla kazanmamız gerekir.
Biri nefsiyle ilahlık taslıyorsa böyle bir durumda yapmamız gereken şey onlara rabbimizin Allah olduğunu hatırlatmaktır. “Senin rabbin Allah’tır” demek değil, “Benim rabbim Allah’tır” dememiz gerekir.
Herhangi bir konuda, bir şey olduğunda; “Allah bunu böyle seviyor, bunu böyle emretmiş ve Resulü de böyle yapmıştır. Benim rabbim Allah’tır, ben Allah’a itaat ederim ve onun Resulüne tâbi olurum. Ben rabbimin rızasını, ebedi hayatımı kazanmak istiyorum, rabbime karşı mahçup olmak ve onun gazabına uğramak istemiyorum.” deyip ona kendi üzerimizden anlatmamız gerekir. Belki bilmiyordur, belki anlamamıştır. Bu durumda susmamız doğru olmaz. O, ne zaman ki yaptıklarının ilahlık taslamak olduğunu anladı artık o zaman susabiliriz. Hiçbir şey söylemesek bile bizim bu şekilde duruşumuz, karşımızdaki kişinin söylediği sözün ilahlık iddia etmek olduğunu ona hatırlatır.
Niye hatırlatır?
Çünkü önceden öyle yaptığı için ona bakınca sadece onu hatırlar. “Şimdi buna cevap olarak bu böyle söyleyecek” der ve onu hatırlar.
Aynı şekilde veliler ile ilgili ayetler geldiğinde sahabe soruyor;
- “Ya Resulullah veliler nasıl tanınır, onları tanımak mümkün müdür?
Resulullah (s.a.v) Efendimiz buyurdu;
-Onları gördüğünüzde Allah’ı hatırlarsınız.”[1]
Nasıl Allah’ı hatırlıyoruz, Allah onların gönlüne ilham mı ediyor?
- Hayır! Çünkü veli, her halükarda rabbinin rızasını gözetir ve her zaman Allah neyi emretmiştir, Resulü nasıl yapmıştır onun hesabını yapar. Bir şey olduğunda “Allah bunu böyle seviyor, Allah bunu böyle emretmiştir, böyle olursa Allah gazap eder” der; yani hayatı Allah’a göre yaşar. Onu da tanıyıp bilenler, onu gördüğünde her ne konuşursa konuşsun mutlaka gönül itibarıyla onun vereceği cevabı hesap eder. Hesap ederken de bilir ki karşısındaki kişi o anda “Allah böyle emretmiştir” deyip Allah’ı hatırlatır. Artık karşısındaki hiç konuşmasa da onu görünce Allah’ı hatırlar. Hatta kendisi Allah demeye, Allah’tan ve ahiretten söz etmeye başlar. Karşısındaki hiç konuşmasa bile Allah’ı hatırlattığı için ne diyeceğini bilir.
Bizim de bulunduğumuz yerde Allah’ı hatırlatmamız, Allah’a yakın ve dost olmamız lazım. Aslında Allah bizi dostluğuna kabul etmiştir. Mesele bizim onun dostluğunu kabul etmemizdir. “Ben Allah’ın velisiyim, mü’minim ve benim rabbim Allah’tır” dememizdir.
Allah bizi zaten dost olarak, mümin ve veli olarak yaratmıştır. Allah’ın üzerimizdeki muradı budur; ama biz onun dostluğundan yüz çeviriyor, onu kabul etmiyor ya da edemiyoruz. Nefsimizin dostluğunu, şeytanın ve insanların dostluğunu, Allah’ın dostluğuna tercih ediyoruz.
Allah ayeti kerimede: ” …Siz şimdi Allah’ın dostluğunu bırakıp şeytanı ve şeytanın zürriyetini mi dost ediniyorsunuz?Bu ne kötü değiştirmedir.”[2] buyurdu. Demek ki insan Allah’a dostmuş.