Herkes zaman zaman sıkıntı duyar. Mesela; ticaret yapan biri eğer o gün bir şey kazanmamışsa sıkıntı duyar; ama gün içinde güzel ticaret yapmışsa onun hali daha farklıdır ve daha sevinçlidir. İnsan bunun farkında olsa da olmasa da bunu bilse de bilmese de dünyaya ebedi hayatının ticaretini yapmaya gelmiştir.
Kul Allah için bir şey yapınca; yani güzel yapınca, hayır işleyince, birine yardım edince Allah onun gönlüne huzuru verir; ama Allah için bir şey yapamayınca ya da yapmadığını düşününce sıkıntı duyar.
Bize düşen her gün mutlaka Allah için bir şeyler yapmaya çalışmak, daha güzel yapmaya çalışmak, daha hoşgörülü olmak, affedici olmaktır.
Allah için yapılması gereken ve Allah’ın razı olacağı her ne olursa olsun onu yaptığımızda mutlaka Allah bize o huzuru verir gönlümüze sekineti indirir; çünkü “Allah gönle sekineti[1] indirir…”[2] buyurur.
Bu bir hayal değildir. Hayat bir hayal değildir, maneviyat hayal değildir. Allah kulunun gönlüne sekineti indiriyor, muhabbeti indiriyor, isminin tecellisiyle kulunun gönlüne tecelli ediyor. Kul hayatı yaşarken bütün bu gönül halini tadıyor.
Kişi zanneder ki; “ ben böyle düşündüm diye böyle olacak, şöyle düşündüm diye şöyle olacak.” Sonuçları başka bir şeye bağlayabilir; ama Allah her anda kuluyla birebir muhataptır ve kuluna öyle muamele eder.
Bizim yapmamız gereken tek şey bu muameleyi görmeye ve anlamaya çalışıp güzel ve doğru yapmaktır. Kul, günün sonunda “ya rabbi! Ben bütün bunları senin için yaptım, her şey senin içindir” diyebilmelidir. Eğer kişi bunu diyebiliyorsa onun gönlü huzuru bulur, sorun sıkıntı da olmaz.