X
Kaynak

Birine Allah ve Resulunü anlattığımızda İslama çok dalarsan deli olursun diyorlar. Bu durumda ne yapmamız gerekir?
Genişlet
Tarih: 19 Aralık 2015
Kategori: İman
2,153 Kez İzlendi
3 Beğeni
Favorilere Ekle
Soru
Günlük hayatta Allah ve Resulünü anlatırken çevremizdekiler İslam'a çok dalarsan deli olursun şeklinde eleştiride bulunup bize sırt çeviriyorlar. Bu gibi durumlarda bizim ne yapmamız gerekir?
Sorunun Orijinali
Diyar tv açılalı kendisini büyük bir muhabbetle dinliyoruz artık. Evimizde artık ondan başka bir program dinleyemez olduk. Hamdolsun rabbimize. Efendimizi bize tanıttı. Gönlümüz ve kalbimiz mutmain oldu. Fakat bir sorun sebebiyle artık dünya dar gelir oldu bize. Dilimizden gönlümüzden rabbimizin ismi düşmez oldu elhamdülillah. Fakat nereye gidersek her yerde her cümlemizde rabbimizin ayetini telaffuz etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü başka hiç bir şey gönülden gelmiyor. Bu durum bize bir ödül fakat toplumla ters düşüyoruz. Sebebi biz rabbimize; onlar ise dünyaya davet ediyor. İşimizde olsun, çevremizde olsun bizi anlamıyorlar. Çok daldın deli oldun diyorlar. Fakat öyle olmadığını rabbim biliyor. Biz de biliyoruz. Fakat kardeşlerimiz bize sırt çeviriyor. Bizim işimize de yansıyor. Fakat bütün dünya mülk olarak gitse umrumuzda bile değil. hamdolsun rabbimize. Efendimiz bize ne tavsiyede bulunur?
Cevap
+Büyüt-Küçült

Resulullah (s.a.v) Efendimiz sahabeye buyuruyordu; “Eğer âhir zamandakiler sizi görseler size deli derlerdi.”[1]

Neden? - Çünkü sahabe Allah’ın hesabına göre hareket ediyordu ve Resulullah (s.a.v) Efendimiz bu yüzden sahabenin işlerini bilmemekle itham edileceklerini söylemişti.

Sahabe her şeyini Allah yolunda feda etmiştir. Gerektiğinde canını feda etmiştir, dolayısıyla Resulullah (s.a.v.) Efendimiz “Onlar sizi görse; ‘Bunlar işini bilmiyor, bunlar delidir.’ derler. Siz de âhir zamandaki insanları görseniz (mü’mînler, müslümanlar o kadar dünyaya dalmışlar ki); o kadar dünya hayatını tercih etmişler ki o kadar ahiretle bağları kopmuş ki;  ‘Bunlar iman etmemiş.’ dersiniz.” dedi.

Âhir zamandayız ve sahabe hayatını bu zamanda yaşayanlar, mutlaka insanlar tarafından deli muamelesi görür. Onlara “deli” derler, “İşinizi bilmiyorsunuz, dünyayı bilmiyorsunuz.” derler. Bu durumda sahabenin gönlüne sahip olan, rabbini isteyen, rabbinin rızası, dostluğu peşinde koşan, rabbini ciddiye alan, rabbini her şeyden çok sevip rabbini tercih edenler de diğerlerine bakınca; “Herhalde bunlar iman etmemiş.” diye düşünürler.

Resulullah (s.a.v) Efendimiz bu hali haber vermiştir. Biz de o hali yaşıyor ve buna hamdediyor, şükrediyoruz.

Bütün ümmet için tek bir derdimiz vardır; o da hepsinin kazanmasıdır. Bütün insanlık Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in ümmetidir.

Hem Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in davetine icabet eden, ona iman eden, müslüman olanlar hem de Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in davetine icabet etmeyen, davetin kendisine ulaşmadığı veya yanlış ulaştığı insanlar da Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in ümmetidir.

Bize düşen; Allah’ın davetinin ulaşmadığı kullarına, Resûlünün ümmetine o daveti ulaştırmaktır; bununla beraber bütün insanlar üzerinde Allah’ın muradının gerçekleşmesini istiyoruz. 

Allah’ın kulu üzerindeki muradı nedir? 

- Kulun iman etmesi, Allah’a âbd olması, Allah’ı her şeyden çok sevmesi, Allah’ın rızası, dostluğu, cemâli peşinde koşması, ebedî hayatının peşinde koşması; bununla beraber Allah’a hiç bir şeyi şirk koşmaması, hiçbir şeyi Allah’ı sever gibi sevmemesi, rabbini ciddiye almasıdır. Kul böyle yaparsa rabbinin kendisini ciddiye almasına layık hale gelir.

Bütün derdimiz; o büyük günde, o hesap gününde, o kıyamet gününde Allah’ın huzurunda toplandığımızda Allah’a karşı mahçup olmamaktır, kaybetmiş olmamaktır, rabbimizi kaybetmemektir, insanlığımızı kaybetmemektir, hayvan gibi hatta hayvandan daha aşağı olmamaktır. Bütün insanlar için istediğimiz, derdimiz, çabamız ve gayretimiz de budur.

Elbette ki gönül itibarıyla bakmayan, nefsiyle bakan bunu anlayamaz. Bunu anlaması da mümkün değildir; ama bir zerre (yani gözün göremeyeceği kadar küçük bir parça) iman, bizi cennete götürür.

Bir orman yandığında bütün yangın, o ateşi bir kibrit çöpüne borçludur. Bir zerre iman da gönlümüzü böyle sarmalıdır. O aşk ateşinin, muhabbet ateşinin yanıp onun alevlenmesi gerekir. O zaman bir zerre iman, bizi cennete götürür. Kişinin küfrünü, şirkini yakması gerekir.

Bütün derdimiz;  o muhabbeti, o imanı gönüllere taşımaktır. Allah, ayeti kerimede buyuruyordu:  ”Hiçbir resûl yoktur ki biz onu gönderdiğimizde ona şöyle vahyetmemiş olalım; Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmayın, lâ ilâhe illallah deyin ve sadece Allah’a âbd olun (Allah’a abd olmaya davet edin) ’’[2]  Allah’ın,  bütün nebilere, bütün resûllere vahyettiği, emrettiği şey budur.

Onlara tâbi olarak bizim de böyle yapmamız gerekir. Yapabildiğimiz kadarıyla bizim de bütün derdimizin bu olması gerekir. Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamaya davet edip sadece Allah’a âbd olmaya, aşık olmaya, kul olmaya davet etmemiz gerekir. Bunu lafla değil bütün gönlümüzle yapmalıyız gönlümüzdekini vererek yapmalıyız. Eğer gönlümüzde iman varsa o imanı başkalarına da verme imkânımız vardır. Aşk varsa muhabbet varsa Allah onu üzerimizden başkalarına ikram eder. O aşkı, muhabbeti konuştuğumuz kelimelerin içine koyar. Eğer aşk yoksa konuştuğumuz kelimeler de boş demektir.

Allah bizi, kendisine hiçbir şeyi şirk koşmayanlardan, bir tek kendisine âbd olanlardan, aşık olanlardan eylesin inşallah!

 

 

 



[1] Kudsi Hadis

[2] Embiya/25


Yorumlar
Yorum Yok
Yorum Yaz
Şimdi Gönder
Bize Ulaşın
Hakkımızda
Diyar tv

iletisim@soruvesorunlar.com

0312 336 70 48

Unutmayın;

"Cevabı olmayan hiçbir soru yoktur"

Muhammed Hüseyin (R.A)

Bu proje bir

soruvesorunlar.com 2015